Herkesin merak etiği soru; koronavirüs, Türkiye’de 65 yaş altındakiler için risk sanılandan daha mı fazla?
Bu sorunun yanıtını St. Andrews Üniversitesi’nden Dr. Müge Çevik ve İstanbul Üniversitesi’nden Stj. Dr. Ali İhsan Nergiz inceledi.
İşte BBC Türkçe’nin yayımladığı yazı…
”Cuma gecesi muayene ettiğim hastalardan beşi yirmili-otuzlu yaşlardaydı. O güne kadar korkup korkmadığımı soran olsaydı hastalığı ağır atlatabilecek tüm insanlar için korktuğumu söylerdim. Ama kendim için korkmuyordum, genç insanların hastalığı hafif bir şekilde geçirip hızla iyileşeceklerine inanıyordum. Ama artık bunun doğru olmadığını biliyorum.”
Bunlar, New York’taki bir acil serviste çalışan doktorun 12 saatlik nöbet sonrasındaki ifadeleri.
Covid-19 salgınının başından itibaren, belki de en fazla merak edilen sorulardan birisi kimlerin bu hastalıktan ne düzeyde etkilendiği oldu.
Salgının başlarında Çin’den gelen veriler bize Covid-19 hastalığını ağır geçirme ve ölüm riskinin yüksek olduğu grupların, 60 yaş üzerinde ve altta yatan kronik bir hastalığı bulunan hastalar olduğunu göstermişti.
Fakat bu ilk verilerin, Çin’deki salgının kendine has özelliklerinden dolayı, hastalıktan gerçekten etkilenen kesimin resmini tam olarak göstermediğini söyleyebiliriz.
Tabii ki geniş hasta gruplarının analiz edildiği çalışmalarda kişilerin yaşıyla beraber, hastaneye yatırılma oranları ve yoğun bakım gereksinimlerinin de arttığını görüyoruz.
Bu artışla birlikte vaka/ölüm oranları da yükseliyor.
Öte yandan, belirli faktörlerin daha fazla riske yol açması diğer kişilerin virüsten etkilenmediği anlamına gelmiyor.
Mesela İtalya, İspanya ve özellikle ABD’den gelen yeni raporlar 50 yaş altındaki bireylerin de hastalıktan ciddi bir şekilde etkilendiğini gösteriyor.
Amerika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) Covid-19 tanısı alan 4 bin hastanın verilerini analiz ettiği haftalık raporda; 20-44 yaş grubundaki hastaların beşte birinin, 45-64 yaş grubundaki hastaların ise üçte birinin hastane yatışının gerektiğini görüyoruz.
BU VİRÜS HER YAŞ GRUBUNU ETKİLİYOR
65 yaş altındaki hastalar, toplamda Covid-19 vakalarının üçte ikisini, yoğun bakıma yatışı gerekenlerin de yarısını oluşturuyor.
Bu kadar yüksek olmamakla birlikte, İspanya’nın 18 bin vakaya dair açıkladığı raporda da hastane yatışı gereken üç bireyden birinin 60 yaşın altında olduğunu görüyoruz.
Virüsle enfekte olanların çoğu hastalığı belirtisiz yahut hafif atlatsa da nefes darlığı ve ağır zatürre tablosu ile hastaneye gelen, yoğun bakım ihtiyacı olan genç hastaların sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.
Yani bu virüs her yaş grubunu etkiliyor.
Elimizdeki resmi vaka sayıları var olan tüm vaka sayılarını göstermiyor, çünkü ülkeler ancak test yapabildiği ölçüde vakaları tespit edebiliyor.
Sadece hastaneye ağır belirtilerle gelen hastalar test edildiği zaman, hangi yaş grubunun tam anlamıyla ne ölçüde etkilendiğini anlamak zorlaşıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde salgının başında test kapasitesinin çok az olması ile orantılı olarak düşük seviyelerde seyreden vaka sayıları, test kapasitesinin artışıyla birlikte son birkaç gün içerisinde çok hızlı bir şekilde yükseldi.
27 Mart itibariyle ABD 100 bini geçen vaka sayısıyla, dünyada en fazla vaka rapor eden ülkeler sıralamasında Çin’i geçerek birinciliğe ulaştı.
En fazla test yapan ve böylece vaka sayısı Amerika’nın yarısını oluşturan New York eyaletinde doğrulanmış 45 bin vaka bulunuyor.
Eyaletin sağladığı verilere göre 50 yaşın altındaki bireyler vaka sayısının yarısından fazlasını (%55) meydana getiriyor. Yaş aralığını daha da daraltırsak, ulusal verilerle tutarlı bir biçimde, New York’ta hastaneye yatırılan her beş kişiden birisini, 18-44 yaş arasındaki bireyler oluşturuyor.
Bir bakıma bu veriler, enfeksiyonun toplumun büyük bir kısmına yayıldığında her yaş kesiminin etkilenebileceğinin bir göstergesi. Bu doğrultuda Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom da 20 Mart tarihindeki basın bildirisinde özel olarak gençlere yönelik şöyle bir mesaj göndermişti:
”Salgına karşı görünmez değilsiniz. Koronavirüs sizi haftalarca hastanede tutabilir, hatta öldürebilir. Hasta olmasanız bile, günlük hayattaki tercihleriniz başka birisi için yaşam ve ölüm arasındaki çizgiyi belirleyebilir.”
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı açıklamalarda tespit edilen vakaların, hastaneye yatışı ve yoğun bakım gereksinimi olan kişilerin yaş dağılımına dair maalesef ki bilgi paylaşımında bulunulmuyor.
Singapur ve benzeri diğer birçok ülkede vakalara dair detaylar sürekli olarak, güncel bir biçimde paylaşılıyor.
Singapur’un yaş ortalamasına paralel biçimde, salgından etkilenen yas grubunun da daha çok 20-30 yaş aralığında olduğunu görüyoruz.
Salgının en kötü etkilediği ve ölüm oranının neredeyse yüzde 10 olduğu İtalya’da ortanca yaş 47,3 ve 65 yaş üstü bireyler nüfusun neredeyse çeyreğini meydana getiriyor.
Avrupa’ya göre daha geniş bir genç nüfusa sahip Türkiye’de ise 2019 sonu nüfus dağılımına baktığımızda 65 yaş üstü bireylerin nüfusun sadece yüzde 8’ini meydana getirdiğini ve ortanca yaşın 32,4 olduğunu görüyoruz.
Enfeksiyonun mevcut yayılma projeksiyonu ve Türkiye’nin genç nüfus oranını dikkate aldığımızda, Türkiye’de hastalıktan en çok 65 yaş altında olan bireylerin etkileneceğini öngörebiliriz.
‘BULAŞ ZİNCİRİNİ’ KIRMANIN ÖNEMİ
Geçtiğimiz günlerde ‘Science’ dergisinde yayınlanan bir araştırmada, Vuhan’da seyahat kısıtlamaları getirildiği tarihte mevcut enfekte bireylerin yüzde 90’ının tespit edilemediği ve sonrasında oluşan enfeksiyonların kaynağının bu grup olduğu tahmin ediliyor.
Tespit edilemeyen vakaların büyük kısmını ise hastalığı hafif semptomları geçirme ihtimali daha yüksek olan ve salgının yayılımını büyük ölçüde hızlandırabilen genç bireyler oluşturuyor.
Bu bilgiler ışığında yaşlı bireylerin hareketliliğine getirilen kısıtlamaların salgını engellemek için yeterli olmadığını ve bu yaşa dair vurgulamaların geri kalan yüzde 92’lik nüfusta yanlış risk algısı oluşturduğunu söylemek mümkün.
Bu salgına dair söylemek gereken tek bir cümle varsa o da kimsenin enfekte olma riskinin sıfır olmadığıdır.
Covid-19 hastalığının sadece yaşlılarda değil, her yaş grubundaki bireylerde ciddi seyredebileceğine dair bilginin yaygınlaştırılması, salgınla mücadeleye katkı sağlayacak en önemli adımlardan biri olacaktır.
Türkiye’de asıl etkilenebilecek risk gruplarını belirlemek ve kaçınılmaz felaketin etkilerini en aza indirebilmek icin Turkiyenin nufus dağılımının ve sağlık sisteminin şu anki durumunun acilen gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Her kesimde korku, endişe ve belirsizliğin yaşandığı bu zor dönemde toplumun bilimsel temelli gerçekliklerle, doğru yönlendirilmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Dr. Müge Çevik, İngiltere St Andrews Üniversitesi’nde enfeksiyon hastalıkları ve viroloji alanında araştırmacı doktor.
Stj. Dr. Ali İhsan Nergiz, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
Odatv.com